Modern deprem yönetmelikleri son 30 yılda, tüm dünyada büyük değişimler göstermiştir. Ülkemizde de 40’lı yıllardan günümüze her 10 yılda bir tasarım standartları getiren deprem yönetmelikleri yayımlanmış, sadece 80’li yıllarda bir istisna yaşanmıştır. Bu yönetmelikler, ülkemizdeki yapı stokunun kalitesini doğrudan etkilemektedir. Ne yazık ki iki yönetmelik yayımlanması arasında geçen en uzun süre ülkemizde en çok yapının inşa edildiği yıllara denk gelmektedir. Hâliyle 80’ler ve 90’lar ülkemizde; kontrolsüz, mimarlık ve mühendislik hizmetinden yoksun, binlerce binanın inşa edildiği ve her yıkıcı depremde ciddi zararlarla yüzleşilen bir dönem olmuştur. Türkiye’nin konut yapı stoku, yüzde 80 üzerinde az katlı betonarme yapı tipinden oluşmaktadır ve çok az bir kısmı ciddi mühendislik hizmeti almıştır. Tüm bu yapı stokunun dönüşümü ve depreme karşı güvenliği hem can sağlığı hem de ekonomik yönden ülkeyi ciddi anlamda etkilemektedir.
İlk Gerçek Deprem Yönetmeliğimiz, 1947 Yılında Yayımlandı
İlk gerçek deprem yönetmeliğimiz 1947 yılında yayımlanmış olup bir dizi uygulama tavsiyesi ve basit teknikler içermekteydi. Yine de bu çalışmada ilk kez deprem bölgelerinden bahsedilmiş ve bir derecelendirmeye gidilmiştir.
1953 yılına gelindiğinde artık yatay yükler için de hesaplama tabloları ve yöntemler geliştirildiği görülmektedir.
1962 yönetmeliği hesap yöntemlerini rafine ederken ilk kez afet kavramını da içermiş ve su baskınları ve yangından da bahsetmiştir.
1968 yönetmeliği günümüzde kullanılan yeni şartnamelere en yakın formata sahip olan, ülkemizde yaygınlaşan betonarme yapım yöntemine göre özel şartlardan bahseden, yapım kurallarını da içeren bir belge olmuştur. İlk kez bu yönetmelikte detay çizimlere de yer verilmiş ve daha anlaşılır olmasına gayret edilmiştir. En belirgin fark, artık betonarme yapı hesap yöntemlerini içermesi ve deprem yükü hesaplamalarının da detaylandırılmasıdır.
Modern anlamda ilk detaylı yönetmelik 1975 yılında yürürlüğe giren deprem yönetmeliği olmuştur. Ülkenin yapı stoku ciddi anlamda betonarmeye evrilmiştir. Söz konusu duruma paralel olarak ortaya çıkan bu yönetmelik, günümüze kadar gelen bazı şartları içermektedir. Ülke dört deprem bölgesine bölünmüş, deprem hesabı yapı tiplerine göre detaylandırılmış ve birçok parametre hesaplamalara dahil edilmiştir.
Dünya ile Bütünleşmiş Deprem Yönetmeliğimiz, 1997 Yılında Ortaya Çıktı
Ne yazık ki yönetmelik güncelleme ve geliştirme süreci 1975’ten sonra sekteye uğramış ve ancak 1997 yılına gelindiğinde tam anlamı ile dünya ile bütünleşmiş, yerel ve uluslararası birçok standardın yerini alacak bir yönetmelik ortaya çıkmıştır. Bu yönetmeliğin en büyük özelliği, yapı tipleri ve yapım yöntemlerine göre kurallar içerdiği gibi yapı elemanlarının da tek tek ele alınması olmuştur.
2007 yılında bir dizi revizyon geçiren yönetmeliğe, özellikle 17 Ağustos 1999 Kocaeli depremi sonrası hayatımıza giren mevcut yapıların güçlendirilmesi ile ilgili önemli eklentiler yapılmıştır. Bu sayede ilk kez yönetmelikte ileri analiz yöntemlerinden bahsedilmiş, performans sınıfları açıkça ifade edilmiştir.
2018 Türkiye Deprem Bina Yönetmeliği, Tüm Eski Çalışmaların Ötesinde
2018 Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği tüm eski çalışmaların ötesinde, her yapı tipi için farklı yöntemleri irdeleyen, gelişen yazılım ve donanım teknolojileri sayesinde özellikle son 10 yılda ortaya çıkan ileri analiz tekniklerini de içeren, yol gösterici bir belge olmuştur. Oldukça geniş katılımlı ve çok değerli akademisyenler ile sektör temsilcilerinin destekleriyle oluşturulan alt komitelerin özverili ve gönüllü çalışmaları ile altı yıllık bir çalışma sonunda ortaya çıkmıştır.
Kullanıcı, Binası ile İlgili Yapısal Tasarım Kararlarında Yer Alabilir
Yönetmeliğin en büyük yeniliklerinden biri de yapıların performans düzeylerinin seçilebilmesi ve kullanıcıların da bu sayede ilk defa tasarım süreçlerinin içine çekilmesidir. Her ne kadar henüz tam olarak anlaşılamamış olsa da kullanıcı, binası ile ilgili yapısal tasarım kararlarında da doğrudan yer alabilmektedir.
Yapının kullanım amacına uygun olarak çok sayıda alternatif deprem düzeyi ve performans sınırları belirlenmiştir. Yönetmelik, bu sınıflandırma ile kullanıcıya minimum şartları dikte etmekte, tasarımcı daha iyi bir performans düzeyini seçebilmektedir. Diğer bir deyişle, depremde hiç hasar görmeyen binalar da yapmak mümkün olabilmektedir.